11 Ekim 2008 Cumartesi

Türkiye'nin En Güzel Fotoğrafları




























































































































Yağmurun Ardından

Açılan pencereden ilk kokusu geldi ıslak toprağın. Islaklığını hissettim, serinlikte ürperdim. Yeni aydınlanıyordu ortalık. Gözlerimi kırpıştırarak bakındım dışarıya. Binalar yavaş yavaş karanlık yüzlerinden sıyrılıyordu, gölgeler beyazlaşıyordu. Cıvıltılar henüz başlamıştı. Yeni gün geliyordu, her gecenin bir sabahı vardır ve yeni bir sabah doğuyordu. Beni bu umut besliyordu işte, pes etmememi sağlayan tek güç, güneşin hala var olması. O oldukça gün yeniden gelecek geceden çıkıp, her yağmurdan sonra onun sayesinde yine gökkuşağı olacak, bittiği yerde altınların olduğu...

Yine de bitkinlikle doğruldum yataktan. Önceki günün yorgunluğu, vurgunluğu geçmemişti, burkuldu içim. Yeni gün geldi ama dünün üzüntülerini de getirmişti. Bir daha çektim içime o kokuyu. Yanımdaki yastık boştu, camı o açmıştı demek kalkınca. O da bunalmış olmalıydı. Yağmurlar, eve hüzün yağdırmışlardı birkaç gündür. Kara bulutlar hep dolaştı evin üstünde, hangi odaya gitsem peşimdeydi. Yağmurun üzüntü olup yağmasından kendi gözyaşlarımızı fark edememiştik.


Hala aynı yataktayız her şeye rağmen, diye düşündüm. Demek ki bir umut var, beklenti var. Ama nereye kadar? Bu belirsizlik beni öldürüyordu. Neden güçlü olmayıp gidemedim ki? Bu yağmurlar sevdamı da eritti. Bahar da gelmedi ki yeşeren bir şeyler olsun. Ama o yeşili de besleyen yağmur değil mi? Karmakarışığım… Nerede olduğunu merak ettim ve kalktım, hala o olduğunda ısınabiliyorum, bunu fark ettim; yokluğunda her yer buz.


Salondaydı, perdeleri açmış, alacakaranlıktaki dünyayı izliyordu. Orada da pencere açık ve o da yeni günü merakla bekliyor. Yağmur ninni gibi yağıyor, o kadar güzel ki…Nelerimi vermezdim o pencerenin önünde beraber izlemek için o yağmuru. İşte yine başlıyorum, hiçbir şey erimemiş içimde, unuttum hıçkırıklarımı, unuttum kırgınlıklarımı, bozgunlarımı…Kapıdan onu izlemek acıttı içimi. O da yalnız, ben de. Düşünüyoruz ikimiz de…Hesaplaşma var, o kendiyle hesaplaşıyor şimdi. Yağmur ne kadar da düzenli yağıyor, ritmik bir şey, ahenkle yağıyor. Biz de o yağmura ayak uydursak keşke. Eski düzenimize dönebilsek. Damlaların yönünü değiştiren bir rüzgar bile yok. Biz, üç günde ne fırtınalar geçirdik ama sığınacak bir limanımız olmadı. Belki de limanları biz es geçtik.


Cama pat pat vuran seslerle kendime geldim, O hızla camı kapattı. Yağmur bir anda hızlanıp sağanak olmuştu. Yüreğimin bu sağanakla dolup taştığını hissettim.


Göz göze gelmiştik. Beni, döndüğünde gördü kapı girişinde. Güzel gözlerinde bir parıltı gördüm buğuların arasında. Yüreğimden taşanın onu sırılsıklam ettiğini bir anda fark ettim. O ise dayanamayıp bıraktığım gözyaşlarımın farkındaydı. Silmek için elini uzattı. O sabah, güneşle gelen gün, yağmurla yeşermişti.